11 Ocak 2015 Pazar

Zevk alamıyordum son zamanlarda hiçbir şeyden. Sigara içmek bile anlamsız geliyordu, tatsızdı. Sadece öylece duruyor ve hiçbir şey yapmıyordum. Arada sırada oturduğum yerden kalkıp sırtüstü uzanarak tavanı izlemek ve düşünmek dışında yaptığım çok fazla bir şey yoktu. Bazen de sırf iş olsun diye sert bir kahve hazırlamak için mutfağa gidiyordum. Sonra aceleci adımlarla tekrar odama dönüyordum. Hayvanlar arasında hani kendi alanlarını koruma içgüdüsü vardır ya kendi alanlarını diğerlerinden korumak. Son zamanlarda böyle bir içgüdüye kaptırmıştım ben de kendimi. İletişim kurmak gelmiyordu içimden ve dışarıya adım atmaya da korkar olmuştum. Kaptırmıştım kendimi anlamsız bir döngüye ve çıkamıyordum işin içinden.
Her şey birikmişti yine. Yapmak zorunda olduklarım, ertelediklerim. Yaşamın içinden birçok iş tamamlanmak için sıraya girmişti önümde. Bu işleri ben istemiştim, ben yaratmıştım ama sonunu getirecek gücü ya da isteği bulamıyordum kendimde. Sadece içiyor ve yazıyordum. Uykumu feda ediyordum yazabilmek için. İçinde bulunduğum bu durum iyiden iyiye canımı sıkıyordu, ama hiçbir şey yapmıyordum. “Bir kahve daha yapmalı” dedim kendi kendime. Düşünmek için vakit daralıyor. “Eğer bir yolunu bulup duvarlarını kıramazsan bir daha hiçbir şekilde çıkamayacaksın işin içinden.”
Zaman kavramını kaybetmiştim. Bunda aslında korkulacak bir şey yoktu. Kim isterdi ki saatler ve ölçülerle konuşmayı. Saatler bile gerçek değildi ki. Bir filmden bir replik gelmişti aklıma.. diyordu ki: Bir saatin referansı yine başka bir saattir. Zamanın ve saatlerin gerçekliğinden emin olunabilir miydi? Kaç yılımız var, kaç mevsim, kaç saat daha? Şuan burada olmayı istiyor muyuz? Emin olunamazdı hiçbir şeyden.

Birileri bizi kandırıyor olmalıydı (?) Bir korku filminin oyuncularından şişman ve gözlüklü olandık belki. Onun yaşadıklarını tecrübe edecektik ve sihirli ekranın önündeki izleyicilerden biri bağıracaktı bize, duyduğumuza inanarak: “Sakın girme o eve, geri dön!!!”

(E)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder