Zevk alamıyordum son zamanlarda hiçbir şeyden. Sigara içmek
bile anlamsız geliyordu, tatsızdı. Sadece öylece duruyor ve hiçbir şey
yapmıyordum. Arada sırada oturduğum yerden kalkıp sırtüstü uzanarak tavanı
izlemek ve düşünmek dışında yaptığım çok fazla bir şey yoktu. Bazen de sırf iş
olsun diye sert bir kahve hazırlamak için mutfağa gidiyordum. Sonra aceleci
adımlarla tekrar odama dönüyordum. Hayvanlar arasında hani kendi alanlarını koruma
içgüdüsü vardır ya kendi alanlarını diğerlerinden korumak. Son zamanlarda böyle
bir içgüdüye kaptırmıştım ben de kendimi. İletişim kurmak gelmiyordu içimden ve
dışarıya adım atmaya da korkar olmuştum. Kaptırmıştım kendimi anlamsız bir
döngüye ve çıkamıyordum işin içinden.
Her şey birikmişti yine. Yapmak zorunda olduklarım,
ertelediklerim. Yaşamın içinden birçok iş tamamlanmak için sıraya girmişti
önümde. Bu işleri ben istemiştim, ben yaratmıştım ama sonunu getirecek gücü ya
da isteği bulamıyordum kendimde. Sadece içiyor ve yazıyordum. Uykumu feda
ediyordum yazabilmek için. İçinde bulunduğum bu durum iyiden iyiye canımı
sıkıyordu, ama hiçbir şey yapmıyordum. “Bir kahve daha yapmalı” dedim kendi
kendime. Düşünmek için vakit daralıyor. “Eğer bir yolunu bulup duvarlarını
kıramazsan bir daha hiçbir şekilde çıkamayacaksın işin içinden.”
Zaman kavramını kaybetmiştim. Bunda aslında korkulacak bir
şey yoktu. Kim isterdi ki saatler ve ölçülerle konuşmayı. Saatler bile gerçek
değildi ki. Bir filmden bir replik gelmişti aklıma.. diyordu ki: Bir saatin
referansı yine başka bir saattir. Zamanın ve saatlerin gerçekliğinden emin
olunabilir miydi? Kaç yılımız var, kaç mevsim, kaç saat daha? Şuan burada
olmayı istiyor muyuz? Emin olunamazdı hiçbir şeyden.
Birileri bizi kandırıyor olmalıydı (?) Bir korku filminin oyuncularından
şişman ve gözlüklü olandık belki. Onun yaşadıklarını tecrübe edecektik ve
sihirli ekranın önündeki izleyicilerden biri bağıracaktı bize, duyduğumuza
inanarak: “Sakın girme o eve, geri dön!!!”
(E)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder