10 Ocak 2015 Cumartesi

Kreutzer Sonatı

Yalnız olmalı insan… İçinde yaşadığımız çağda ve bu çağın çok öncesinde de ince düşünüldüğünde yaşam ve ilişkiler, insanın kafasına birçok soru işareti takılıyor. Bir kadınla bir erkek ilk cinsel deneyimlerinden sonra kadın ve erkek olarak aralarındaki o saf sevgi bağını yitiriyorlar. O “ilahi aşk veya bağla” bir arada olmaları imkansızlaşıyor artık. Yani bir erkek bir kadına aşık olduğunda artık o aşkın saf ve temiz bir aşk olduğundan emin olamıyor bile. Kadın da emin olamıyor aynı şekilde. Dolayısıyla herkes hem kendinden emin, hem değil, hem güveniyor karşısındakine, hem de güvenmiyor. Bir süredir devam eden bir ilişkiniz varsa eğer ya da evliyseniz Tolstoy’un Kreutzer Sonatı’ndan Pozdnışev şöyle bir şey diyebilir size: “Herkes kendi ilişkisinin diğer insanlarınkilerden farklı olduğunu aslında diğerlerinin daha mutlu olduğunu düşünür, ama yaşadıklarımız aslında çok benzerdir.” Bir ilişkide tutku da vardır nefret de, ikisi hep var olmaya devam eder. Biri bitince diğeri devreye girer bu duyguların ve yok olmazlar.  Bir insana dokunursunuz, birbirinizle bedeninizi paylaşırsınız ve tutku hali sona erdiğinde, o kişinin yaptığı doğal bir davranış bile midenizi bulandırır ve uzaklaşırsınız o insandan. Bir süre sonra her şey başa sarar, tekrar aşkınız alevlenir. Ancak tehlikeli bir hal alabilir kimi zaman bu duygular, yaşayan bir varlığın nefes alıp verişlerine son vermek isteyecek kadar.
Tolstoy’un kitabından aklımda kalan birçok şey olmasına karşın bence en önemlisi bir insanın yalnız olması gerektiği düşüncesiydi. İnsan yalnız olmalı… Toplum kişinin hayata bakışını, davranışlarını şekillendirmesinin yanında kendi benliğimizden, doğallığımızdan ve içgüdülerimizden de uzaklaştırıyor aynı zamanda. Hipnotize olmuşçasına yürüttüğümüz yaşamımız, evlilikler, ilişkiler…

 Acaba her şeyin yolunda gitmesi ve saflığa bürünebilmesi için insanların düşünmeyi bilmedikleri döneme doğru tersine bir evrim süreci mi geçirmeliyiz? diye düşündüm...
(E)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder