13 Ocak 2015 Salı

 Çiçek, kuş, balık...

  Gülüşlerime gölge düşürüyorlar dostum. Yaralar açıyorlar. Sıyrılıp gitmek istiyorum dostum. Bu mavilik bu yeşile çalan kara, bir boşluk yaratmışçasına dilime pelesenk olmuş absürd diyaloglar ve kanca.vurdum duyar insan müsfettelerinin ellerinde yanan kadınlar  o çiçekler güzel kokulu, renkli ayıp çehreleri ve günahkâr. Bak kuşlar; uçuyorlar havanın rengine bürünmüş, solgun seslerinin ardında kanat çırpışları, esrarengiz bulutların altında. Vicdanını yokla dostum kendini kolla. Bu bulutlar , bu ayıp bulutlar, bu yağmur, bu ışık yanıp söner ve kör eder masumiyeti.
   Nefesin buz tutar, bir limanda yalpalayıp karadan uzaklaşan o gemi, suyun hafifliği, özgür balıklar yüzüyorlar suyun serininde. Durağan rüzgarın yelkene çarpışı gibi beklenmedik iç çekişmeli bu zamansal sıkıntı. Feragat etmiş haklarından yosunlu kayalar. İçinden çıkılmaz bir hal alıyor denizi aşmak. Büyük balıklı dalgalar üstüste kapanıyor. Şimdi, uzayan saçlarımda balıklar. Yosunlu kayaların üzerinde güneşle dans. Esen rüzgara kapılan kirpik uçları. Suyun dingin yüzü ve yokoluşun esrarengiz çığlığı. Bu uzayıp giden bir gün. Bitiş noktası ufuk çizgisi. Çizgisel yalınlık, anlamlılık oltası balıkları tuttu. Kaba saba balıkçı çengelli iğnesiyle saldırıyor şimdi.
   Uyanık kalmışlık ve bir bardak kahve. Şimdi masada, denizse uzakta kalıyor. Ne çiçek, ne kuş, ne balık... Rüzgarlı güneş pencerenin arkasında. Kahverengine çalan yeryüzü şimdi, yok yeşili, mavisi. Bir kitap sayfasında kayboluyorum dostum uslanmış gövdem liğme liğme gölgeli. Gülüşlerim şimdi karanlıkta. Zihnim olduğu yerde doğruluyor ve bütün bu usalanmışlığı kabuleder gibi kahveden bir yudum alıyor ve kitabın sayfalarında aramaya başlıyor beni...(D)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder