Bir gece daha başlıyor şimdi. Gökyüzü maviliğinden çıkıp
kızıl bir hal alıyor ve sonra renkler yerini karanlığa bırakıyor. Gölgeli ve
biraz da tuhaf bir hüzün çöküyor kente. İnsanlar gecenin soğuk ve karanlığından
kurtulmak için işlerinden evlerine doğru
yol alıyorlar. Yürüdükçe kış mevsiminin yüzlerini yalayan soğuğunu
hissediyorlar ve içlerini bir ürperme kaplıyor. Sonra bitmek bilmeyen adımlar
ve eve yetişme çabaları. Bir başka günün hazırlığına başlamak ve yine kendi
hayatlarına yetişmek için ezberlenmiş bir ritüel gibi her şey. Gidebilecek bir
evleri olanlar kendilerini biraz daha şanslı hissediyorlar belki. Sığınacak bir
dört duvar bulamayanlar için ise kış
ayları bir kabus içinde geçiyor. Tanrı
onları unutmuş sanırım diye düşünüyor insan. Aslında tanrı herkesi unutmuş
olmalı şu sıralar. Hiçbir şey adil bir şekilde ilerlemiyor. Bir kaosa doğru yol
alıyoruz. Kendimize sığınacak bir yer bulduysak gidebileceğimiz dört duvarımız
varsa kendimizi şanslı hissediyoruz.
“Evet evet mutluyuz!” dışarıda kalanları,
savaşlarda ölen çocukları, şuan acılar içinde olan ve belki de yaşamını sonlandırmakta
olanları, ötekileri, daha doğrusu ötekileştirdiklerimizi aslında hiç mi hiç
umursamıyoruz. Mutlu ve benciliz. Umursuyor görünüp de umursamamak. Bence sayın tanrı uyanmalı
uykusundan ve el atmalı dünyamıza/insanlığımıza.
(E)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder