10 Ocak 2015 Cumartesi

Bir gece daha başlıyor şimdi. Gökyüzü maviliğinden çıkıp kızıl bir hal alıyor ve sonra renkler yerini karanlığa bırakıyor. Gölgeli ve biraz da tuhaf bir hüzün çöküyor kente. İnsanlar gecenin soğuk ve karanlığından kurtulmak için işlerinden evlerine doğru yol alıyorlar. Yürüdükçe kış mevsiminin yüzlerini yalayan soğuğunu hissediyorlar ve içlerini bir ürperme kaplıyor. Sonra bitmek bilmeyen adımlar ve eve yetişme çabaları. Bir başka günün hazırlığına başlamak ve yine kendi hayatlarına yetişmek için ezberlenmiş bir ritüel gibi her şey. Gidebilecek bir evleri olanlar kendilerini biraz daha şanslı hissediyorlar belki. Sığınacak bir dört duvar bulamayanlar  için ise kış ayları bir kabus içinde geçiyor.  Tanrı onları unutmuş sanırım diye düşünüyor insan. Aslında tanrı herkesi unutmuş olmalı şu sıralar. Hiçbir şey adil bir şekilde ilerlemiyor. Bir kaosa doğru yol alıyoruz. Kendimize sığınacak bir yer bulduysak gidebileceğimiz dört duvarımız varsa  kendimizi şanslı hissediyoruz. 
“Evet evet mutluyuz!”  dışarıda kalanları, savaşlarda ölen çocukları, şuan acılar içinde olan ve belki de yaşamını sonlandırmakta olanları, ötekileri, daha doğrusu ötekileştirdiklerimizi aslında hiç mi hiç umursamıyoruz. Mutlu ve benciliz. Umursuyor görünüp de umursamamak. Bence sayın tanrı uyanmalı uykusundan ve el atmalı dünyamıza/insanlığımıza.

(E)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder