Her yeni tanışıklıkta içimizden bir parçayı armağan ederiz
karşımızdakine. Eksiliriz. Çünkü bizden söküp giden parçaların yerine uygun bir
parça gelmez çoğu zaman. Tıpkı bir puzzle gibi. Ya olduğundan küçüktür yerine
aldığımız parça ya da olduğundan bir hayli büyük. Büyük olan da dolduramaz ki
eksilen yeri. Aksine oturtamaz ve parçalarız içimizdeki resmi. Eksiliriz sonra
eksilen parçaları boşluk olarak tanımlarız dalgınlık anlarımızda. Neden böyle
ya da nasıl olmalı bilinmez. Eğer ben bu boşluğu tanımlayacak olsaydım size onu
içimdeki parçaların kayboluşu ve yeniden doğduğum anlar diye tanımlardım. Onur
duyardım bununla. Eğer kalbinizi şeffaf bir şekilde görebilseydiniz siz de onur
duyardınız. Pişman olmazdınız verdiğiniz parçalar için. Sizden gidenler için.
Sizi başkalaştıran her bir tanışıklığa her bir tesadüfe mutlulukla bakardınız.
İçinde kaybolacağınız bir boşluk yerine kendinizi her orada bulduğunuzda bundan
tarifsiz bir huzur duyardınız. İnsan olmanın gerekliliği bu aslında çok
takılmamak lazım. Ama bildiğim bir şey var bir resimde parçaları bir arada
tutan boşluklardır denir ya belki de bizi de bir arada tutan şey o
boşluklarımız. Belki de eksilen yanlarımızla eksilen ruhları tamamlıyoruzdur kimbilir? (E)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder